14 Ekim 2016 Cuma

Metu Unicorns ile Muggle Quidditch'i Üzerine

Harry Potter dünyasının vazgeçilmez sporu Quidditch sanıldığının aksine yalnızca büyücülere özel bir oyun değil. 2014’ten beri ülkemizde de oynanıyor hattâ. Türkiye’ye ODTÜ önderliğinde gelen ve Muggle Quidditch’i olarak adlandırılan oyun çok kısa sürede yaygınlaşmış durumda. Şu an pek çok üniversitenin Quidditch takımı var ve iki senedir ulusal bir turnuva dahi düzenleniyor. Oyunun nasıl oynandığını ve Türkiye’deki Quidditch’in ne durumda olduğunu daha iyi anlayabilmek için istatistik olarak ülkemizin en başarılı Quidditch takımı Metu Unicorns’un koçu olan Kaan Bolat ile konuştuk.



Oyunda quaffle (seriden aşina olduğumuz üzere) adı verilen havası biraz alınmış bir voleybol topu var; bu top ile birer adet tutucu (yeşil kafa bandı takar) ve üçer adet kovalayıcı (beyaz kafa bandı takar) adı verilen oyuncular oynayıp, farklı yüksekliklerdeki üç çemberden geçirerek sayı yapmaya çalışıyor. Her sayının değeri ise 10 puan. Bunun yanında üç adet bludger adı verilen ve Amerika’da yakar top turnuvalarında kullanılan toplar var; bu toplarla ise ikişer adet vurucu (siyah kafa bandı takar) oynuyor ve rakip oyuncuları vurarak oyundan düşürmeye çalışıyor. Vurulan oyuncu süpürgesinden inerek kendi çemberine gidip dokunmak zorunda, bunu yapmadan oyuna müdahale etmesi yasak. Son olarak 17. Dakikada Snitch maça dahil oluyor ama bunun detaylarını biraz daha aşağıda bulacaksınız. Oldukça hızlı ve takip etmesi zor olan bu oyunu 1 baş hakem, 3 yardımcı hakem, 2 sayı hakemi ve 2 masa hakemi takip ediyor. Ayrıca bir de cinsiyet kuralı var; quidditch sporu kuralları gereği takımda sahada olan oyuncular arasında en fazla 4 tanesi aynı cinsiyetten olabilir, bu cinsiyet ise toplumsal rollere bağlı ikili cinsiyetlerden biri olmak zorunda değildir. Bu da bu sporu diğerlerinden farklı kılan ve kucaklayıcı hale getiren, birçok kişinin de bu spora gönül vermesindeki en büyük etkenlerden biri.


Bu yıl Quidditch Dünya Kupası’nda 21 takım arasında altıncı oldunuz, uluslararası platformlara alışkın bir takım olarak değerlendirdiğiniz dünyadaki ve Türkiye’deki oyun arasında ne gibi farklılıklar var?

Öncelikle 21 takım arasından altıncı olanın Türkiye’yi temsilen giden ve oyuncuları Türkiye’deki takımların oyuncuları arasından seçilen Team Turkey adlı takım olduğunu belirtmekte fayda var. Ben de Unicorns Quidditch koçu ve METU Unicorns takımının oyuncusu olarak Team Turkey için koçluk ve oyunculuk yapma şansı buldum bu turnuvada. Dünya Kupası finali oynayan Amerika ve Avustralya bunu hak ettiklerini açıkça gösterdi; diğer takımlara karşı bariz bir fiziksel ve taktiksel üstünlük kuran Amerika finale rahatça gelirken, Avustralya da yarı finaldeki Fransa maçı dışında pek zorlanmadan finale çıktı. Ancak finalde bu iki takımın kapışması gerçekten izlemeye değerdi, sonunda Avustralya’nın kupayı alması ise bu zamana kadar canlı olarak şahit olduğum en güzel anlardan birisiydi. Şu aşamada Türkiye’de quidditch oldukça üst düzey oynanıyor bana kalırsa, Avrupa’nın en iyi üçüncü ülkesiyiz Fransa ve İngiltere’den sonra. Bunu hem METU Unicorns’un son Avrupa Quidditch Kupası’nda 40 takım arasından üçüncü olmasından, hem de Dünya Kupası’nda altıncı olup katılan Avrupa ülkeleri arasından en iyi üçüncü dereceyi elde etmesinden okumak mümkün. Türkiye, dünya quidditch arenasında oldukça büyük ve önemli bir yer tutuyor artık; rakipler karşılarındaki Türk takımı kim olursa olsun Türkiye’den gelmiş olduğu için daha temkinli oynuyor bu takımlara karşı. Şu anda, yine kişisel fikrime göre, Kanada’nın da önündeyiz artık Avrupa olarak; ancak Amerika ve Avustralya’yı yakalamamız biraz daha zaman alacak gibi.


Aranıza katılmak isteyenlerin ne yapması gerekiyor?

Bizleri takip etmek isteyenler Facebook, Twitter ve Instagram üzerinden bize ulaşabilirler. Ayrıca beni (Kaan Bolat), Can Kaytaz’ı, Kamil Urgun’u, Unicorn kaptanlarımız Sıla Yüksel ile Fatih Aykurt’u veya Minicorn kaptanlarımız Emre Sönmez ile Fatih Koşar’ı Facebook üzerinden ekleyebilir, istedikleri soruları sorabilirler.




Antrenmanlarınız da seyircili oluyor bildiğim kadarıyla, oyun esnasında seyirciden ne tür reaksiyonlar alıyorsunuz?

Aslında oyunlarımızı izleyen iki tip seyirci var; oyunu ve kurallarını tamamen bilenler (ki bunlar genelde zaten oyunu oynayanlar, onların aileleri yahut arkadaşları veya gerçekten çok az sayıda bulunan sıkı quidditch takipçileri oluyor), bir de hiçbir şey bilmeden çeşitli sebeplerden o gün orada olanlar. İlk izleyenler için genelde oldukça ilgi çekici oluyor maçlar, genelde komik olduğunu düşünüp eğlenmeye gelen insanlar sporun sertlik, zeka ve fiziksellik gerektirdiğini görünce bakış açıları değişiyor. Yine de istediklerini almış oluyorlar çoğu zaman, yalnızca bu eğlence komiklikten değil de hakikatten bu sporu izlemesi keyif verdiği için olmuş oluyor. Antrenman sonlarında bizleri tebrik eden, gelip bizlere katılmak istediğini söyleyen birçok insan oluyor; elbette hala dalga geçen yahut bizleri küçümseyen insanlar da olabiliyor, ancak bu kitle bizim bilinçlenmemiz ve sporun da hızla yayılmasıyla gün geçtikçe azalıyor.


Takım içinde Harry Potter ruhu ne durumda, Harry Potter okumayan – izlemeyen insanlar var mı aranızda?

Bu konuda geniş bir skala var takımımızda; hiç Harry Potter okumamış/izlememiş ve quidditch nedir bilmeden yalnızca fizikselliği için başlamış insan da var, gerçekten Potterhead olup gelen de var. Biz de herkesi kucaklıyor, elimizden geldiğince ve enerjimiz yettiğince sporu ve doğasını insanlara anlatmaya çalışıyoruz. Herkesi bekleriz!


Herkesin merak ettiği bir diğer konu Snitch. Müsabakada en önemli anlardan biri Snitch’in sahaya inmesi zira karşılaşmayı doğrudan etkiliyor çoğu zaman. Uçan topun boşluğunu nasıl dolduruyorsunuz?

Snitch koşucusu adını verdiğimiz tarafsız bir atlet şortuna kural kitabınca belirlenmiş uzunlukta bir çorabı cırt cırt ile yapıştırıyor ve bu çorabın içine bir adet tenis topu koyuyor, ardından oyunun 17. Dakikasında sahaya giriyor. Her iki takımın arayıcıları ise 18. Dakikada sahaya giriyor ve koşucuya müdahale etmeden yalnızca topu yakalamaya çalışıyorlar, koşucunun ise arayıcılara oldukça sert müdahaleler yapma hakkı var. Snitch yakalandığında, tıpkı kitaptaki gibi, oyun bitiyor ancak kitaptan farklı olarak snitch yakalayan tarafa 30 puan kazandırıyor.


Harry Potter evreninden favori Quidditch takımınız var mı?

Bu soruya kendi adıma cevap vereyim, ne yazık ki yok. Bildiğim kadarıyla Unicorns Quidditch olarak desteklediğimiz bir takım da yok Harry Potter evreninden, biz kendi ekolümüzü yaratmak amacındayız :D


Bu seneki Quidditch Türkiye kupası yaklaşıyor, geçen senelerin favori takımlarından biri olarak turnuvayla ilgili düşünceleriniz ve beklentileriniz neler?

Geçtiğimiz iki kupanın namağlup şampiyonu olarak bu sene de hedefimiz elbette ki Türkiye Quidditch Kupası şampiyonluğu. Tabi ki bunu istemekteki temel amacımız ise geçen sene üçüncü olduğumuz Avrupa Quidditch Kupası’nda bu sene birinci olarak kupayı evimize, ait olduğu yere getirmek. Ancak quidditch bu sene Türkiye’de, dünyanın her yerinde olduğu gibi, hiç olmadığı kadar çekişmeli bir noktada. Bunun yanında, bir yıldır hep beraber emeğimizle bir yerlere getirmek istediğimiz ikinci takımımız METU Minicorns için de hedeflerimiz yüksek; METU Minicorns’u en az yarı finalde görmek hepimizin büyük arzusu. 14 takımın katıldığı turnuvada birinci olmak için elimizden geleni yapmaya çalışacağız, tüm takımlara da başarılar ve sevgiler diliyorum buradan.


ODTÜ’nün önderliğinde Türkiye’deki Quidditch takımları giderek çoğalıyor fakat sosyal medyadan takip ettiğimiz kadarıyla içlerinde en renklileri unicornlar! Takımın içindeki çeşitlilik dikkat çekici, oyuncular takımla ilgili düşüncelerini tek kelimeyle ifade edebilir mi?

Öncelikle bunu duymak bizler için gerçekten gurur verici. Böyle tepkiler aldığımızda hem mutlu oluyoruz, hem de doğru bir iş yaptığımızı hissediyoruz, bu yüzden bu tepkiniz için sizlere teşekkür ederiz. Bu sorunuzu takıma sordum, aldığım cevapları belirli bir sıra olmadan yazıyorum. Cevapları aldıkça sorduğunuz sorunun da ne kadar güzel ve derin olduğunu anladık, biz de bu soru için size teşekkür ederiz.


Unicorns!
  • aile     
  • özgürlük
  • eşitlik
  • tutku
  • sevgi
  • dostluk
  • yardımlaşma
  • saygı
  • cemiyet
  • san'AT
  • güven
  • başlangıç
  • azim
  • saflık
  • ev anlayış
  • hakkaniyet
  • fabulous




En başta belirttiğim gibi Metu Unicorns istatistik olarak Türkiye'nin en başarılı Quidditch takımı fakat kendilerini tanıdıkça esas başarılarının çok daha değerli ve insani olduğunu anlıyorsunuz. Türkiye Turnuvası öncesinde tüm yoğunluklarını bir kenara koyarak sorularıma vakit ayırdıkları için bir kez de buradan teşekkür ediyorum. Unicornların renkli dünyasına aşağıdaki sosyal medya hesaplarından şahitlik edebilirsiniz!


Doğu Güvercin

doguvercin@gmail.com

Ekim 2016


18 Eylül 2016 Pazar

Üç Filmin Hikâyesi: In Your Eyes, Woman in Gold ve Julieta


Uzun zamandır izlediğim filmler hakkında yazmadığımı fark ettiğimden son günlerde izleyip çokça sevdiğim üç farklı filmi tek yazıda toplamak istedim. Bunlardan ilki In Your Eyes. Romantik türdeki filmin fantezi tabanlı hikâyesi bana The Lake House’u hatırlattı. In Your Eyes, Amerika’da farklı iki eyalette yaşayan Rebecca ve Dylan’ın çocukluklarından itibaren diğerini kafalarının içinde bir bilinmez (daha çok gaipten gelen ses) olarak taşımalarının hikâyesi. Başlarda bu durumu anlamlandırmak her iki karakter için zor olsa da zaman geçtikçe durumun farkına varıp ilişkilerini sağlamlaştırıyorlar. Tıpkı The Lake House’taki gibi önce birbirlerini tanıyıp, sonra da zaman içinde birbirlerine karşı hislerini büyütüyorlar. Romantik ya da romantik komedi gibi çerezlik filmler (böyle söylediğime bakmayın bu türü epey ciddiye alıyorum) aradığım bir gece karşıma çıkan filmi internetteki kurguya bağlı kötücül yorumlardan ötürü pek sevmeyeceğimi düşünsem de çok sevdim. Özellikle Zoe Kazan ve Michael Stahl-David’in aşırı sempatik performanslarına bayıldım. Hâlâ IMDb puanlarını önemseyen varsa da, filmin 7.1 puanla romantik türüne göre ciddi bir beğeni aldığını da söylemeliyim. Filme dair çok fazla spoiler vermek istemem ama aynadan ilk kez birbirlerini gördükleri sahne ve final sahnesi bile “iyi ki izlemişim” dedirtebilecek güçte.



İkinci film Woman in Gold aynı zamanda gerçek bir hayat hikâyesinin uyarlaması. İkinci dünya savaşı sırasında Avusturya’yı terk etmek zorunda kalan Maria Altmann’ın, ölen kardeşinin mektuplarıyla hatırladığı Adele Bloch-Bauer I başta olmak üzere Gustav Klimt’in yaptığı beş tabloyu Avusturya hükümetinden geri alma hikâyesi. Nazi dönemine geriye dönüşlerle desteklenen filmin senaryosu epey akıcı ve hikâyenin gerçekliği göz önüne alındığında merak uyandırıcı. Ayrıca çeşitli sekanslarla Avusturya’yı izleme olanağı filmin diğer önemli güzelliği bana göre ve müziklerin filmle uyumu oldukça iyi. Helen Mirren Maria Altmann kompozisyonuyla yine harikalar yaratmış, bu kadına bugüne dek hemen her rolünde bayıldım ve hayranlığım devam ediyor. Ryan Reynolds Maria’nın avukatı Randy Schoenberg rolünde (aynı zamanda Arnold Schonberg’in torunu) harikalar yaratmış diyemem ama zaten kendisinden beklediğim oyunculuk performansı eşiği pek yüksek olmadığından hayal kırıklığına da uğramadım. Filmde Helen Mirren’dan sonra en sevdiğim oyunculuk performansı Hubertus Czernin rolündeki Daniel Brühl’ünkü oldu. Oldukça ilgi çekici bir hikâyeyi ele alması bu filmi izlemek için yeterli bana kalırsa, hâlâ pek çok yapıtın Nazi dönemi sonrası gerçek sahiplerinde olmadığı düşünülürse Maria’nın zaferini izlemek herkese fazlasıyla iyi gelecektir.



Üçüncü ve en fazla sevdiğim film izlemek için biraz geç kaldığım Pedro Almodóvar’ın Julieta’sı. Açıkçası Almodóvar’ın herhangi bir filmini izlemek bile beni seyir açısından epey mutlu ediyor ama Julieta son yıllarda çektiği en sevdiğim film oldu diyebilirim. Filme adını veren kadın karakterin gelgitlerle dolu hayatını kendine has sıcaklık ve görkemiyle anlatmış bize Pedro Almodóvar. Julieta’nın gençliğini canlandıran Adriana Ugarte oyunculuğuyla, güzelliğiyle, tarzıyla beni büyüledi ve eminim siz de çok seveceksinizdir. İzlediğiniz filmden beklentiniz genellikle ne yönde oluyor bilmiyorum ama ben Julieta gibi herhangi bir insanın gerçek olmaya pek müsait hayatını ele alan filmleri izlemeyi seviyorum. Klişe hikâyelerle pek sorunum yok yani, hatta bilakis sevdiğimi de söyleyebilirim. Benim önemsediğim nokta o hikâyenin işleniş şekli ve belki de bu yüzden hep yönetmen sinemasına taptım ve de sevdiğim yönetmenlerin filmlerini hep diğerlerinden üstte tuttum. Emma Suárez’in Julieta kompozisyonu da oldukça başarılı ama ben karakteri Ugarte’den izlemeyi daha çok sevdim ve hatta filmin Ugarte’siz kısmı diğerine göre daha az mutlu etti beni. Bana kalırsa Adriana Ugarte son yılların en dikkate değer Almodóvar kadını olmuş. Son olarak filmin sinematografisi, sanat yönetimi ciddi anlamda muazzam. Bu vesileyle keşke Ava’nın oturan adam heykeli gerçek, her yönetmenin sineması da bu denli büyüleyici olsa.



Doğu Güvercin

doguvercin@gmail.com

Eylül 2016